Uzun bir aradan sonra "insanname" yazılarıma devam ediyorum... Okuduklarımızın bizle birlikte mezara gireceğini bilsek de yazdıklarımızın sonsuzluk girdabının içinde dört bir yana savrulacağını ya da ıssız bir köşede hareketsizce keşfedilmeyi bekleyeceğini hayal etmek; ölümsüzlüğü umutsuzca arzulayan insanın belki de bu dünyadaki yaşamının tek tesellisi. Çürüyen bedenin ve kaybolan zihnin vücut vermiş olduğu bir eserin, yaşayan ve düşünenler üzerinde etki yaratmaya devam edeceğini bilmek; insanın var olma içgüdüsünün çığlığıdır belki de... Bu yüzden yazmak; okuyan, düşünen ve sorgulayan insana açılan kapıdır.
İlmini Zalime Satan Alim: NASİRUDDİN TUSİ
Nasiruddin Tusi (1201 - 1274), Moğol atlılarının önlerine çıkan bütün orduları dize getirdikleri, kendilerine teslim olmayan tüm şehirleri yakıp yıktıkları ve orada yaşayan halkı kılıçtan geçirdikleri ve nihayet Horasan diyarına ulaştıkları, İslam coğrafyasının karanlık ve korku dolu o günlerinde, ilim ve felsefeyi ayakta tutmayı kendisine görev edinmişti. Doğduğu şehir olan Tus ve dönemin önemli bilim ve eğitim merkezi olan ünlü Nişabur şehrinde tahsil görmüştü. İslam dünyasının en büyük bilim adamlarından birisi sayılmasının nedeni astronomi ve matematik alanındaki uzmanlığı ve eserleriydi. Felsefe ve ahlak konusunda onu ayrıcalıklı kılan ise Aristo ve Gazali'nin ( Batı ve Doğu filozoflarının iki kutbunun) ahlak ve felsefesini harmanlayarak İslam dünyasının ilk sistematik etik kitabı olan "Ahlak-ı Nasıri" isimli eseri kaleme almış olmasıdır.
Nasiruddin Tusi, şehirlerin yağmalandığı ve yakıldığı, halkın terörize edildiği ve savaşların hüküm sürdüğü bu coğrafyada hem de böylesi bir zamanda bu kadar kapsamlı bilimsel çalışmaları nasıl yapabilmişti ve eserlerinin günümüze kadar muhafaza edilebilmesi nasıl başarılmıştı?
Bu sorunun cevabını, Tusi'nin siyasi tercihlerinde aramak gerekir. Aldığı eğitimi ve yetiştirilme tarzı nedeniyle Onikiimam Şialığını benimseyen Tusi, 1227 yılında Nişabur'u terk ederek dönemin suikast şebekesi olan Haşhaşilerin merkezi olarak bilinen Alamut kalesine sığındı ve Haşhaşilerin başdaisine biat etti. Bazı tarihçiler Tusi'nin sürgüne gönderildiğini ve Haşhaşilerin elinde tutsak olarak tutulduğunu beyan etmiş iseler de Tusi'nin Haşhaşilerin mezhebi olan Nizari İsmaililiğinin etkisi altında kalması ve Batıni fikirleri dile getirmeye başlamış olması, bu iddiayı çürütmüş gözükmektedir.
Tusi'nin Haşhaşilere olan sadakati, Moğolların Alamut Kalesi'ni fethederek Haşhaşileri ortadan kaldırmalarına kadar sürdü. Tusi, bundan sonra İslam düşmanlığıyla ve gaddarlığıyla bilinen Moğol Hanı Hülagü'nün emrine girdi. Tusi'nin ilmini ve kalemini, kütüphaneler yakan Hülagü'nün hizmetine sunması kadar şaşırtıcı olan başka bir şey de şehirler yıkan ve insan hayatına zerre kadar önem vermeyen Hülagü'nün, hatırı sayılır bir bilim adamı olan Tusi'nin canını bağışlaması ve onunla işbirliğini kabul edip Tusi'yi kendisinin başdanışmanı yapmasıdır.
Bir zalimler topluluğunun hizmetkarlığından, daha büyük bir zalimin başhizmetkarlığına terfi eden Tusi, Hülagü Han'ın başdanışmanı olması ve astronomi ilmine hakimiyeti nedeniyle başmüneccimliğe de getirildikten sonra, Han'ın emriyle 1262 yılında ünlü Marageh Rasathanesi'ni kurdu. Han'ın, rasathane kurulması emrini vermesinde, esasen bilime olan saygısının mı yoksa Şaman dinine olan inancı nedeniyle yıldızların durumundan gelecekte yaşanacak olayları öğrenmeyi istemesinin mi etkili olduğu kuşkuludur.
Hülagü Han'ın tarihteki en acımasız ve kanlı icraatı hiç kuşkusuz Bağdat'ı yakıp yıkmış olmasıdır. 1258 yılında gerçekleşen Bağdat kuşatması neticesinde en az 90.000 insanın öldüğü tahmin edilmektedir, kayıpların sayısını yüz binlerle ifade eden tarih araştırmacıları da vardır. Ayrıca İslam dünyasının bilgi hazinesi olan Bağdat kütüphanesi yakılarak, ateş ve kılıç ile bilgi ışığı söndürülmüştür.
Bağdat'ın düşmesiyle Abbasi hanedanı da son bulmuştıur. Son halife Mustasım Billah'ın keçeye sarılarak Moğol atlılarının ayakları altında çiğnenerek feci şekilde can vermesinin, Tusi'nin fikriyle gerçekleştirildiği rivayet edilir.
İslam coğrafyası Moğol zulmü altında kan ağlarken Tusi'nin, Hülagü Han'ın halefi olan Abaka Han himayesinde ilim hayatına ve eserler vermeye devam ettiği bilinmektedir.
Son olarak; Nasiruddin Tusi'nin rasathanesinin yanına kurduğu kütüphanede 400.000 kitabın toplandığı belirtilmelidir. Kısa bir zaman zarfı içerisinde böylesi bir kaos ortamında bu sayıda kitabın toplanabilmesi, Tusi'nin güce olan ilkesiz biatının imkan verdiği fırsatçılığı da göz önüne alındığında akıllarda soru işareti bırakmaktadır.
Haşhaşilerin Alamut Kalesindeki batıni ilimleri ve bid'at fikriyatını içeren zengin kütüphanedeki kitaplar ile Bağdat kütüphanesindeki yangından kurtarılan ve arta kalan eşsiz kitapların, birilerinin ilgisini çekerek kütüphanelerinin raflarını doldurmuş mudur bilinmez. Şayet böylesi eşine az rastlanır bir fırsatçılık gerçekleştirilmişse; bunu en azından bilim adına faydalı olmuş bir hırsızlık kabul etmek gerekir.

