![]() |
| Kanuni Sultan Süleyman ( 1494 - 1566 ) |
Kanuni Sultan Süleyman,
Osmanlı hanedanının en kudretli padişahı olarak kabul edilir. Avrupalılar’ın “Muhteşem”
ve “Büyük Türk” dedikleri, bizim ise “Kanuni” unvanıyla andığımız padişahın
dönemi, bazı tarihçilere göre; İmparatorluğun askeri üstünlük ve kısmen de
diplomatik manevra kabiliyeti ile birlikte İmparatorluğun genişleyen sınırları
baz alınarak “Osmanlı’nın altın dönemi” olarak adlandırılmıştır.
Beyaz Saray’da bulunan Temsilciler Meclisi binasının
salonunu süsleyen tarihin en büyük 23 kanun koyucusunun mermer kabartmalarından
birisi Kanuni’ye aittir. Padişahın bu unvanı, adil olması nedeniyle değil;
kendisinden önceki sultanların ferman ve kanunnamelerini toplaması, kendi
döneminde çok sayıda yeni kanun çıkarması ve bunların uygulanmasını
sağlayabilmesi nedeniyle almıştır.
Kanuni Sultan Süleyman, 46 yıllık saltanatı ile en uzun süre
tahtta kalan Osmanlı padişahıdır. Tahta çıkarken kendisinden başka bir taht
varisi olmadığından kardeş katli gerçekleştirmemiştir. Ancak babası Yavuz’un
dedesini tahttan indirmesi ve yeni sultanın saltanatını garanti altına almak
için tüm kardeşlerini ve yeğenlerini katletmiş olması, kendisine oldukça tesir
etmiştir. Kanuni, böylelikle devletin bek’ası ve nizamı-ı alem için hanedan
üyelerinin katledilebileceği gerçeğiyle erken yaşta tanışmıştır.
Elbette
tarihi olaylar, gerçekleştiği devrin koşulları, algıları, yaklaşımları ve
değer yargıları ile bu sayılanların sınırları içerisinde değerlendirilmelidir.
Bugün en adi cinayet sayılabilecek durumlar, o günün koşullarında sıradan
bir olay, zaruret ve hatta haklı bir sebep olarak görülebilir. Kanuni’nin vermiş
olduğu kat’l kararları ve ölüm fermanları da bu bakış açısıyla
değerlendirilebilir. Hele ki neredeyse bütün ömrü saltanat ile geçmiş, sınır
tanımayan askeri ve ekonomik bir güce hükmetmiş bir şahsın, sahip olduğu
ihtişam ve kudret ile sarhoş olmaması ihtimali yoktur. Bu durumu Kanuni’nin Fransız
kralına yazdığı meşur mektupta görebiliyoruz. Kanuni mektubuna, sıfatlarını ve
hükmettiği çok sayıdaki ülkelerin isimlerini sıraladıktan sonra Fransız kralını
sadece Fransa vilayetinin sıradan bir kralı olarak küçümsemekle başlar. Kendisini
Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi olarak gören sultan için efendisi olduğu sayısız
kullardan herhangi birisinin varlığı veya yokluğunun pek bir önemi olmasa
gerektir. Ancak sultanın fevri ve keyfi infazları, en yakınında olan karısı
Hürrem Sultan ve rüşvete yatkınlığıyla bilinen sadrazam Rüstem Paşa’nın şahsi
menfaatleri için sultanın tahtı kaybetme korkusuyla besledikleri
yönlendirmeleri ile birleşince, bir noktadan sonra paranoya ve kıyıma dönüştü.
Vezirleri
Pargalı İbrahim Paşa ve Kara Ahmet Paşa, Şehzade Mustafa ve onun küçük yaştaki oğlu
ile diğer Şehzade Beyazıt ve beş çocuğu, hatta sonradan Hristiyan olması
nedeniyle tahtta herhangi bir hak iddia edemeyecek durumda olan Cem Sultan’ın
Rodos adasındaki oğlu ve onun küçük yaştaki çocuğu, Şahsuvaroğlu Ali Bey ve o
dönemde henüz tam olarak keşfedilmemiş Amerika kıtasını da içeren bir dünya
haritası çizmiş olan Piri Reis; sultanın tahtı kaybetme korkusunun kurbanı
oldular. Tarihin kayıtlarında geçmeyen, esamesi bile okunmayan “insancıklar”
olan diğer kurbanların isimlerini dahi bilemiyoruz.
“Halk
içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.
Saltanat dedikleri ancak cihan kavgasıdır,
Olmaya baht-ı saadet alem-i vahdet gibi.”
dizelerini Kanuni’nin
ölüm döşeğindeyken yazdığı rivayet edilir. Saltanatı için oğullarını ve
torunlarını bile toprağın altına gönderen Sultan’ın, bu dizeleri ya ömrünün son
anında ancak kendisi de toprağın altına gitmeden önce pişmanlıkla ya da ironik
bir ruh hali içerisinde yazdığı düşünülebilir.
Son söz olarak; tebaasının kendisine “mağrur olma padişahım
senden büyük Allah var.” demeye cesaret edip edemediği bilinmez; ancak bilinen bir
şey var ki, o da bu dünyanın Sultan Süleyman’a da kalmadığıdır.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder